FIKRALAR

TEMEL VE YERLİLER 
Amerikalı, İngiliz, Fransız, bir de Temel gemiyle yolculuğa çıkarlar. Şiddetli fırtınaya yakalanan gemileri batar. 4 kafadar kendilerini bir adaya zar zor atarlar ama ıssız zannettikleri adanın ormanından yerliler sökün ederek etraflarını çevirirler. Her biri ayrı bir ağaca bağlandıktan sonra reisleri öne çıkarak : "Her birinize bir istekte bulunma hakkı vereceğim. Eğer istekte bulunanın isteğini yaparsam onun derisiyle kanolarımızı kaplarız; yok eğer yapamazsam o kişi serbesttir." der ve eliyle sahilde daha önceden kano olanları göstererek elemanları korkutur. İlk istek hakkını Amerikalı'ya verir. Amerikalı biraz düşündükten sonra : "Bana bir tane 'Big-Mac Menü'" der. İçinden de : "Ulan bu sapa adada nereden bulacak McDonalds'ı da Big-Mac Menüyü getirecek." diye geçirerek bıyık altından kurtulacağını düşünerekten güler. Amma velakin 5 dk. sonra reis elinde bir Big-Mac ile karşıdan görünür. Amerikalı : "Nasıl, ama nasıl buldun? İyi ama nereden?" diyemeden kano halinde denize indirilir. Sıra Fransız'a gelmiştir. "Ben 30 yıllık Bonapart şarapı istiyorum" der ve hemen kurtulup evine doğru yol aldığını hayal eder. 7-8 dk. sonra reis elinde bir şişe 30 yıllık Bonapart şarabı ile çıkar gelir. Fransız : "Aman Tanrım! Nereden buldun Bonapart şarabını? Hem de 30 yıllık?" demeye kalmadan aynen kano halinde denize indirilir. Sıra İngiliz'dedir ama İngiliz terden sırılsıklam bir vaziyettedir. Kekeleyerek : "Ben bir Rolyce Rolls araba istiyorum." der. Sonra da isteğinin gerçekleştirilme olasılığının düşüklüğünü düşünerek gevşer ve derin bir nefes alır. Aradan geçen 10 dk. rağmen reis ortalıkta gözükmemektedir. Geçen her dakika İngiliz'i rahatlatırken yüzündeki gülümseme giderek yayılır, yayılır ve : "Didiiit!". O da nesi Rolyce Rolls'u parkeden reis hızlı adımlarla kendisine doğru yaklaşmaktadır. "Nereden temin ettin? Kullanmayı nereden öğrendin? vs" diye soramadan cumburlop, İngiliz aynen kano halinde denizde. Derken reis Temel'e döner. Temel geçen süre içinde 10 yaş daha ihtiyarlamış ve kanter içinde kalmıştır. Reise yalvaran gözlerle bakarak : "Bir ön istekte bulunabilir miyim?" diye sorar. Reis bir müddet düşündükten sonra : "Tabii, niye olmasın? Nedir isteğin?". Temel çekinerek : "Bir çatal isteyecektim." der. Reis adamlarına dönerek : "Verin şuna bir çatal!" diye emreder. Çatalı alan Temel : "Alın size kano! Alın size kano!" diye bağırarak çatalı vücudunun muhtelif yerlerine saplar!...

 

KARADENİZ VE ADAM      
Temel kardeşi Cemal ile açıldığı denizden eve tek başına döner. Babası merakla : "Oğlum kardeşin nerede?" diye sorar. Temel ise cevaben : "Birlikte balık tutayurduk. Bir dalga teknemize çarpti. O sırada dengesi bozulan Cemal denize düştü. 'Kurtar beni!' diye bağırıyordi." der. Babası meraktan çatlayarak sorar : "Eeeee! Ne oldi sonra? Sen ne yaptun?". Temel gayet sakin : "Hiiiç! Hiç birşey yapmadım. Sen her zemen söylemez misin 'Karadeniz'den adam çikmaz diye?!...'".

 

TEMEL İLE DURSUN - 2                                       
Temel ile Dursun boyacılığa başlarlar. Bir gün bunlara bir direk boyama işi düşer. Giderler direğin yanına. Niyetleri ölçüsünü alarak harcanacak boya miktarı ve alacakları parayı hesaplamaktır. Lakin direk biraz uzundur. Temel  dener boyu yetmez; Dursun dener ulaşamaz; Temel Dursun'un omuzlarına çıkar olmaz; Dursun Temel'in omuzlarına çıkar yok! Derken yoldan geçerken bunların çabalarını gören iri yarı bir adam gelir; dertlerini öğrenir ve tuttuğu gibi direği yerinder çıkarır. Yere koyarken : "Hadi ölçün de yerine takayım" der. Temel aptal aptal bakarak ölçüyü alarak kaydeder. Adam direği tekrar yerine diker ve kendi yoluna gider. Temel Dursun'a dönerek : "Ha bu uşak da çok saf! Biz boyunu ölçmeye çalışırken enini ölçtürdü!"...

 

TEMEL İLE DURSUN - 3                                                    
Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış 'Ben daha iyi dalarım' diye. Temel : "Haçan ben 25 m'den denize dalarum da bana mısın demem.". Dursun itiraz eder : "Yok yapamazsın vs.". Derken Temel : "Gel uşağım, sana ispatlıyacagum." diyerek çıkar 25 m yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar bir anda. Dursun iddiayı daha ileri götürür : "Haçan ben de 30 m'den denize dalarum da bana mısın demem.". Temel itiraz eder : "Yok yapamazsın vs.". Derken Dursun : "Gel uşağım, ben de sana ispatlıyacagum." diyerek çıkar 30 m yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar o da. Temel kızarak iddiayı daha ileri götürür : "Ula ben su dolu bir kovaya 2,5 m'den dalarım.". Dalardın, dalamazdın derken çıkar Temel 2,5 m yüksekliğe ve su dolu kovaya dalması ile çıkması bir olur. Ne de olsa Temel iyi bir dalıcıdır. Dursun da kızarak iddiayı arttırır : "Ula ben de su dolu kovaya 3 m'den dalarım.". Dalardın, dalamazdın derken çıkar Dursun 3 m yüksekliğe ve su dolu kovaya dalar ve çıkar. Öfkeden gözü dönen Temel : "Ben ıslak bir havluya 2 m'den dalarım." demeye başlar. Dursun her zamanki gibi muhalefeti oynar. Bunun üzerine Temel : "Getirin bakayım şu ıslak havluyu!" der. Çıkar 2 m'ye ve balıklama atlar aşağıya. Yere 'Güüüm!..' diye çarpar başını. Sersemlemiş bir vaziyette doğrulurken söylenir : "Kim sıktı lam bunun suyunu?"

 

TEMEL İLE DURSUN - 4 
Temel ile Dursun Amerika'ya çalışmaya giderler. Ararlar, tararlar ama bir iş bulamazlar. Temel : "Haçan bence iki ayrı koldan iş ararsak daha eyi olur. Bir yıl sonra tekrar burada buluşur, bir durum değerlendirmesi yaparız.". Dursun kabul etmiş ve ayrılmışlar. Bir yıl sonra Temel buluşma yerine aynı kepazeliği ve sefaleti içinde gelirken Dursun Mercedes araba ve motorsikletli eskortlarla gelir. Temel hayretten donakalır. Dursun arabadan inerek yanına gelir. Temel hemen 'bir yılda nasıl olur da bu kadar para kazandığını' sorar. Dursun : "Ula uşağım bu Amerikalılar çok aptal. Bir alet geliştirdim ve Amerika'nın en işlek yerlerine koydum. Bir kutu var. 10 sent atınca bir delik açılıyor ve oraya işiyorsun. Eh işte bir yılda bu kadar para kırabildik.". Temel : "Bir yıl sonra tekrar burada buluşur, bir durum değerlendirmesi daha yaparız." demiş. Dursun yine kabul etmiş ve ayrılmışlar. Bir yıl sonra Dursun yine Mercedes araba ve motorsikletli eskortlarla gelirken Temel Mercedes araba ve Mercedes eskortlarla gelir.. Bu kez Dursun hayretten donakalır. Dursun arabadan inerek yanına gelir. "Temel, uşağım, bir yılda nasıl da palazlanmışsın. Bu ne ayak?" diye sorar. Temel cevaben : "Hakkaten bu Amerikalılar salak ya. Ben de bir alet geliştirerek her caddenin başına koydum. Bir kutu var. 10 sent atıyorsun ve açılan deliğe işiyorsun ama 10 $ vermeden bırakmıyor!"...

 

BİLİM ADAMI TEMEL    
Temel bilim adamı olarak pirelerin eğitilebilirlikleri üzerine çalışıyormuş. Aldığı bir pireyi eğiterek 'zıpla!' komutuyla zıplamasını öğretmiş. Birgün kağıdı kalemi alarak çalışmaya başlamış. Pirenin bir ayağını koparmış ve 'zıpla!' demiş. Pire zıplayınca not almış : 'Bir ayağı koparılan pire zıplayabiliyor.'. Pirenin bir ayağını daha koparmış ve 'zıpla!' demiş. Pire zıplayınca not almış : 'İki ayağı koparılan pire zıplayabiliyor.'. Derken pirede bacak kalmamış. Temel 'zıpla!' komutunu vermiş ama pire zıplamamış. Temel bir daha, bir daha vermiş. Bakmış olmuyor almış kalemi eline ve yazmış : 'Tüm bacakları koparılan pireler duymuyor!'...

 

TEMEL İLE DURSUN - 5     
Temel ile Dursun Afrika'ya devekuşu avına giderler. Bir vadide devekuşu sürüsü görürler. Temel Dursun'a : "Sen arkalarından dolaş ve bu tarafa doğru kovala. Ben de gelenleri avlayayım." der. Dursun sürünün arkasından dolaşarak kovalamaya başlar. Ürken hayvanlar kafalarını kuma gömerler. Temel elini güneşe siper ederek bakar ve : "Allah Allah! Nereye gitti bu kadar devekuşu?"...

 

TEMEL İLE DURSUN - 6     
Temel ile Dursun Amerika'ya çalışmaya giderler. Bakarlar bir duvarda Kızılderili kafa derisi getirene kelle başına 10$ para veriliyor. Tamam derler ve giderek gerekli teçhizatı alırlar. İz sürerek nihayet birkaç tane Kızılderili avlarlar. Birkaç gün bu böyle devam eder. Kızılderililer anlarlar durumu ve iki kafadarı sabaha karşı uyurlarken kıstırırlar. Temel gürültüye uyanır. Çadırdan kafasını uzatmasıyla çekmesi bir olur. Hemen Dursun'u dürtükleyerek : "Kalk ula kalk, zengin olduk!"...

 

CASUS TEMEL  
Temel uluslararası casusluk yarışmasına ülkemizi temsilen katılmış. Verilen parolayı en uzun süre saklayan birinci seçilecekmiş. İngiliz ajana parolayı verip işkenceye başlamışlar; 3 gün dayanabilmiş; Fransız ajana parolayı verip işkenceye başlamışlar; 5 gün dayanabilmiş; İtalyan ajana parolayı verip işkenceye başlamışlar; 1 hafta dayanabilmiş. Temel'e parolayı vermişler ve işkenceye başlamışlar. 3 gün, 5 gün, 1 hafta, 1 ay derken jüri hayret etmiş : 'Temel nasıl olur da ağır işkencelere bana mısın demiyor?'. Temel'in sırrını öğrenmek için odasına gizli kamera yerleştirmişler. Akşam olup da Temel işkenceden gelince izlemeye başlamışlar. Temel kafasını duvarlara vuruyormuş : "Hatırla oni! Hatırla oni!"...

 

TEMEL VE PAPAĞAN  
Temel evcil hayvan dükkanına girmiş. Bir papağan ilgisini çekmiş. Dükkan sahibi Temel'in yanına gelerek : "Efendim bu hayvan hem İngilizce, hem de Türkçe biliyor" demiş. Temel sormuş : "Peki Lazca bilir midur?". Dükkan sahibi : "Yooo!" demiş. Temel : "Bu burunla yazık olmuş!" demiş.

 

TEMEL  
Temel'in askerlik zamanı gelmiş ve askere gitmeye hazırlanıyormuş .Daha sonra gitmiş .Birgün görevleri paraşütten atlamakmış .O günün akşamı rüyasında annesini görmüş ve annesi ona oğlum paraşütün açılmayacak düşeceksin demiş.Sabahınada görev başlamış.Herkes atlamış sıra Temel'e gelmiş Komutanı Temel'e sormuş niye atlamıyorsun demiş.Komutanım rüyamda annemi gördüm ve bana paraşütün açılmayacak düşeceksin dedi.Komutan Temel'le paraşütleri değiştirdi.Temel uçuşunu yaptı arkasından komutanı yaptı.Temel'in yanından komutan hızla geçti Temel sordu komutanım nereye gidiyosunuz ,annenin yanına oğlum.

 

 

HEMŞERİ  
Temel, issizlik ve parasizliktan bikkinlik geldigi bir sirada para kazanmak icin cocuk kacirmaya karar verir ve kasabada gozune kestirdigi bir cocugu kacirarak kasaba disindaki arazide bir agacin altina goturur. Biraz soluklandiktan sonra cocugakagidin, kalemin var mi? Diye sorar.Cocuk - var der. Temel kagidi kalemi aldiktan sonra cocuga babasinin adini sorar. Dursun oldugunu ogrenince fidye istemek icin mektup yazar ve " ula dursun cocugun elimdedir. Yarin sabah saat 10'a kadar kasabanin disinda ki buyuk agacin kovuguna 10.000 dolar getirmezsen cocugunu olmus bil" der. Sonra mektubu cocuga uzatarak bunu babana gotur . Sakin baskasina verme diye cocugu gonderir. Ertesi sabah 10'da agacin kovugunu kontrol eder ve bir paket bulur. Actiginda icinde 10.000 dolar para ve bir not vardir.Notta " ula utanmiyormusun hemserinin cocugunu kacirmaya" yazmaktadir.

 

KALICI OLAN  
Temel'e "Guzellik " ya da "aptallik" kavramlari arasindan birini secmek zorunda kalsa kararinin ne olacagi sorulur. Temel " Guzellik gecicidir, ben onu secmeyeyim" der...

 

SORUYA BAK  
Almanya'da gecen sene yapilan bir ankette Almanya'da yabanci iscileri isteyip istemedikleri sorulmus, cevaplar soyle cikmis: %10 Nein %20 Ja %70 Hadi len.

 

BİZANS KOMUTANI  
Osmanli zamaninda bizans donanmasi ile osmanli donanmasi savasacaklar.... bizans on gemilik muhtesem bir donanma hazirlar ve denize açilir ... donanmanin basinda Andropolos vardir andropolos en öndeki geminin burcunda ellerini gögsüne birlestirmis ve heybetli bir heykel gibi durmaktadir ve hemen arkasinda yaverleri vardir.. hep birlikte Osmanli donanmasini beklemektedirler . yukaridan gözcü bagirir "komutanim Osmanli donanmasi üç gemiyle göründü". Komutan yaverine döner ve "bana kirmizi gömlegimi getir eger savasta yaralanirsam kanim belli olupta askerlerin morali bozulmasin" der hemen kirmizi gömlegini getiriler ve Andropolos giyer ve ayni ihtisamiyla yerinde durur. gözcü yine bgirir "komutanim o üç geminin ardindan otuz gemi daha göründü " Andropolos tekrar yaverine döner ve "bana kahverengi pantolonumu getirin" der.( altıma sıçtım daaa )

 

AZRAİL  
Azrail gelir kaptan pilota der ki; "Hadi vakit tamam gidiyoruz." Kaptan cevaplar: "Aman der olay benim icin tamam da arkada 287 kisi var müsade et bu isi inisten sonra halledelim." Azrail cevaplar: "Sen neden bahsediyorsun be!!! Ben onlarin hepsini arkada toplayana kadar 7 yilimi harcadim!!!

 

KURBAĞA  
AdamIn biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dilegelir : "Ben aslynda bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim". Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. Kurbağa tekrar dile gelir : - "Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım, ve seninle 1 hafta kalmaya razyıyım". Adam kurba ğayı cebinden çıkarır , şöyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine kor. Kurbağa yalvarmaya başlar : - "Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım". Adam tekrar kurbağayı çıkarır , şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine kor . Sonunda kurbağa dayanamaz - "Senin neyin var ? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun ? " Sonunda adam konuşur : "Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok , fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor. "

 

GERÇEK BİR OLAY  
Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi? Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı...Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter,dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu.. Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti. Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı. Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..." "Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça malolduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..." Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?" Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular. Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.

 

ÇAPKINLIK TEHLİKELİDİR  
Adam , lüks erkek kuaföründe oturmuş bir yandan sakal tıraşı yapılırken bir yandan da elleri manikürlenmektedir. Manikürü yapan sarışın fıstık adamın ilgisini çekmekte gecikmez , " Güzelim , bu gece benimle çıkmaya ne dersin ? " Kız gülümser , " Özür dilerim ama ben evliyim ." " Boşversene " der adam , " Seninkine telefon et bu gece işin çıktığını eve gelemeyeceğini söyle ! " "İstersen sen söyle , şu anda seni tıraş ediyor..."

 

İNANMAZSIN  
Kadın yatak odasına bir dolap ismarlamış . Dolabı kadının yatak odasına monte edip gitmisler. Evin yanından tren yolu geçiyormuş . Mobilya şirketinin adamları gittikten bir süre sonra , bir tren geçmiş ve dolap en küçük parçalarına kadar dağılmış . Kadın çok şaşırmış , mobilya şirketine telefon etmiş ve durumu anlatmış . Hemen birilerini göndermişler ve dolabı tekrar monte etmişler. Adamlar gittikten bir süre sonra tekrar bir tren geçmiş ve dolap yine dağılmış . Kadın bu sefer çok kızmış ve genel müdürle konuşmak istediğini söylemiş telefonda . Genel Müdür kadını dinledikten sonra , " Hanımefendi bu inanılmaz bir şey , durumu incelemek için bizzat ben geliyorum " demiş . Genel müdür kadının evine vardığında durumu incelemiş ,kendi elleriyle dolabı tekrar monte etmiş ve " Bu sefer bir trenin geçmesini bekleyeceğim hanımefendi , üstelik dolabın içine girip öyle bekleyeceğim . Sorunun ne olduğunu kendi gözlerimle görmek istiyorum " demiş ve dolabın içerisine girip beklemeye başlamış . Genel müdür dolabın içinde beklerken ,kapı açılmış ve kadınin kocası eve gelmiş . Adam zaten çok sinirliymiş yatak odasına girip dolabı görünce daha da sinirlenmiş . Karısına , "Bu dolap ta nerden çıktı " diye bağırarak dolabın kapısını açmış . Genel müdürü görünce dahada sinirlenmiş ve kızgınlıkla " Sen de kimsin" diye bağırmış . Genel müdür , iri yarı adama şöyle bir bakmış ve "şimdi , tren bekliyorum desem... inanmazsın"

 

HADIM  
Çok yaşlı ufak tefek bir kadın bir gün mutfakta çay yaparken aniden bir peri belirir.Çok uzun ve güzel bir hayatın oldu , herkese iyilik yaptin , buna karşılık bende bu sihirli sopamla senin 3 dileğini gerçekleştireceğim , söyle ne istiyorsun der . Yaşlı kadın şaşırmış bir halde çaydanlığın para yığını olmasını diler . Peri sihirli değneğiyle dokunur ve çaydanlık para yığınına dönüşür. Gerçekten doğru söylemişsin sen perisin şimdide beni güzel ve genç bir kadın yap . Peri sihirli değneyi sallar ve yaşlı kadın genç ve güzel bir kadın olur . Sonrada şu yaşlı kedimi genç ve yakışıklı bir adam yap der . Buda olur ve peri gider . Genç ve güzel kadın aslında kedi olan yakışıklı adama dönüp : işte yanlız kaldık , seninle sabahtan akşama kadar sevismek istiyorum der . Adam kadina dönerek hırlar : Bunu beni hadım ettirirken düşünseydin....

 

DOKTOR  
Bir doktor, hemşiresi ile buluşmalara başlar . Bu buluşmalardan kısa bir sure sonra , hemşire gelir ve hamile olduğunu söyler . Fakat Dr.; bu olayıi karısının duymasını istemediğinden , hemşireye bir miktar para verir ve italyaya gitmesini ve çocuk doğana kadar orada kalmasını ister . Fakat bebeğin doğduğunu size nasıl haber vereceğim diye hemşire sorar ; Bana hemen bir kart gönder ve arkasına " spagetti " diye yaz . Ben durumu anlarım . Başka bir açıklama yapmana gerek yok . der doktor . Hemşire parayı alır ve uçağa binip italyaya gider. Altı ay kadar sonra , bir gün doktorun karısı evden arar ve doktora ; Sevgilim , bugün postadan senin adına avrupadan postalanmış ilginç bir kart geldi. Fakat ne anlama geldiğini anlayamadım... Peki karıcığım , ben akşama eve gelince sana gerekli açıklamayı yapacağım . der doktor ve telefonu kapatır . O akşam doktor eve geldiğinde ; kartı alır okur ve kalp krizinden olduğu yere düşer . Acil yardim ve tibbi mudahelelerin sonunda doktor kendine gelir ve biraz rahatladıktan sonra , karısı kartı alır ve okur ; " Sypagetti , sypagetti , sypagetti , sypagetti ikisi ; sosisli , ikisi ; sade ".

 

İKİ KARADENİZLİ YILAN  
Iki karadenizli yilan, karadeniz ormanlarinda yuruyorlarmis. Biri otekine sormus: - Ula piz zehirlu yilanmiyik da? - Haçan nerden çikti pu simdu? - Az once dilimu isirdimda.

 

BİRDE ATATÜRK'ÜMÜZDEN FIKRA GİBİ BİR ALINTI  
Ingiliz kralI VIII. Edward Istanbul'a Atatürk'ü ziyarete geldigi zaman, Atatürk kendisine bir aksam ziyafeti vermisti. Ziyafetten önce,* "Bana Ingiltere sarayInda verilen ziyafetler ne sekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir asçI bulunuz !...dedi. Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan ögrenerek sofrayI o sekilde düzene koydular...Aksam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayInda zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek: * "Sizi tebrik eder ve tesekkür ederim. Kendimi Ingiltere'de zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halIlara dagIldI. Misafirler utançlarIndan kIpkIrmIzI kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a egilerek : * "Bu millete her seyi ögrettim, fakat usaklIgI ögretemedim!" dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular. Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi.

 

SIRA  
Bir adam sabah yürürken ilginç bir cenaze kafilesi farkeder ; önde giden köpekli bir adam , arkasında bir tabut ve 10 metre arkadan gelen bir başka tabut ve tek sıra olmuş yaklaşık 200 adam . Tuhafına gider . Kafilenin başındaki adam kuşkusuz cenazenin sahibidir , yanına yaklaşır ve sorar ; " Beyefendi , bu üzüntülü gününüzde hatırlatmak istemem ama ölenler neyiniz oluyor ? " Adam yanıtlar " Öndeki karım arkadakide kayınvalidem . " "Vah vah başınız sağolsun . Nasıl oldu ? " "Köpeğim karıma saldırıp öldürmüş . Kayınvalidemde karıma yardıma gelmiş onu da öldürmüş . " Adam biraz düşündükten sonra sorar ; " Beyefendi köpeğinizi ödünç alabilir miyim ? " " Sıraya geç "

 

Bizde hala buradayız  
"Bir adamın çok büyük bir tarlası varmış ,tarlasıyla övünür , hava atarmış . Ancak bir gün tarlasına geldiğinde onu çok kızdıran birşey görmüş ki ,Tarlasının ortasına birisi bir yol yapmış , oturup beklemeye başlamış ve ilk geleni iyi bir döveceğim demiş . Biraz sonra eşeğin üzerinde bir adam çıka gelmiş , mal sahibi adamı eşekten indirip dövmeye başlamış ,eşek bayılana kadar dövmüş , daha sonrada adamı aynı şekilde bayılana kadar dövmüş . Olayı uzaktan seyreden üçüncü bir şahıs sormuş ; neden ilk önce eşeği dövdün ? adam cevap vermiş "ilk önce adamı dövseydim eşek kaçardı "

 

AIDS  
Fransız , Amerikalı ve Türk bir ülkede idama mahkum edilirler . ülke kurallarına göre idam şeklinin tercihi mahkuma bırakılmaktadır . Üç seçenek vardır. Giyotin , Elektrikli Sandalye, AIDS virüsü aşılama . Fransız atalarının olduğu için Giyotini , Amerikalı elektrikli sandalyeyi seçer Temel ' e de AIDS kalır . Sırayla Fransız çıkar ve giyotinle idam edilir . Amerikalı Elektrikli sandelyede idam edilir . Sıra Temel ' e gelir . Şırınga ile AIDS virüsü verilmeye başlanır . Ancak her şırıngada Temel katıla katıla gülmektedir . Bir iki derken adamlar " Yahu sen ne yapıyorsun . Sana AIDS virüsü şırınga ediyoruz . Bunda gülecek ne var " derler ,Temel katıla katıla güldüğü sırada '' e bana bir şey olmaz ki ben prezervatif kullanıyorum " .

 

Aklıma geldi  
Hoca camide vaaz vermektedir.Temel hocanın tam karşısında dikkatle hocayı dinlemektedir . Hoca hırsızlığın büyük bir günah olduğunu söylediğinde temelin yüzü değişir sapsarı kesilir . hoca anlam veremez . hoca zinadan bahsetmeye başlayınca Temel kahkahalarla gülmeye başlar . cemaat şaşırır . Vaaz bittikten sonra hoca temeli yanına çağırıp hareketlerinin nedenini sorar : -Ben hırsızlıktan bahsederken sapsarı oldun , zinadan bahsedince de gülmeye başladın neden ? -Siz hırsızlıktan bahsederken saatimi kaybettiğimi fark ettim , zinadan bahsedince de nerde unuttuğum aklima geldi !

DEVAMI ARKA SAYFADA